tag:blogger.com,1999:blog-67783740710542827552024-03-14T15:54:17.321+03:00MasqoTMasqoThttp://www.blogger.com/profile/07070444507993322779noreply@blogger.comBlogger117125tag:blogger.com,1999:blog-6778374071054282755.post-68401349180509717372011-04-15T16:13:00.001+03:002011-04-15T16:13:50.435+03:00arpej<p style="font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 16px; margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><b style="font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 16px; "><i style="font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 16px; ">Çocukluğuma geri dönüyorum bazen... Hep kaçan trenlerden,ucu olmayan iplerden bahsederlerdi. Bunu düşündüm.</i></b></p><p style="font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 16px; margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><b style="font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 16px; "><i style="font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 16px; ">Şimdi bir ip düşünelim. Uzun bir ip rengarenk. Kaçtıkça daha iyi tutmak için bir düğüm attığımızı daha sonra. Uca yaklaşıyoruz gibiyizdir hep. Düğümler gittikçe artar. Bu ip bazen bir ömürdür. Düğümler arttıkça içinde sıkışıp kalır ve nefes almanın zorluğunu yaşarsın. Bazen bir sıkııntıdır. Düğümler ilerledikçe patlamaya yaklaşan bir sıkıntı. "Hani şurama kadar geldi" denir ya...</i></b></p><p style="font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 16px; margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><b style="font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 16px; "><i style="font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 16px; ">Ama işin güzel tarafı da vardır. İpi görmemek gibi. Gözleri kapayan makyaj akıntılarıyla ipin arkasından bakmak değil ama bu. Güzel bir körlük vakti ip için. Renkler için değil...</i></b></p><p style="font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 16px; margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><b style="font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 16px; "><i style="font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 16px; ">Bir şeyleri görünce ortaya bir başka duygu çıkıveriyor: hüzün....</i></b></p><p style="font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 16px; margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 16px; "><em style="font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 16px; ">5. tanimlamasi en zor duygulardan biri</em></strong></p><p style="font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 16px; margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 16px; "><em style="font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 16px; ">kirik, kirilgan pek ince</em></strong></p><p style="font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 16px; margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 16px; "><em style="font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 16px; ">viyalonsel, keman, sonbahar, aç kedi, ozlem, kenarda durup akamayan bir gözyaşına sağ köşeden bakan bir buruk tebessüm, gecmiş, geçememiş belkide, arpej, evet arpej.. ayni anda degil teker teker duyulan notalar.</em></strong></p>özgürhttp://www.blogger.com/profile/13287087947540778734noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6778374071054282755.post-49302476876276300092011-04-08T04:59:00.001+03:002011-04-08T04:59:44.986+03:00Değişim<span class="Apple-style-span" style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 16px; "><span class="Apple-style-span" ><p style="font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; text-align: left; margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; line-height: 1.5em; "><em>Güneş hep doğacak her zaman doğduğu gibi. Doğudan işte. Güneş ısıtır diye öğretmişlerdi hep. Doğru söylemişler. Alışkanlığı o güneşin...</em></p><p style="font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; text-align: left; margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; line-height: 1.5em; "><em>Alışkanlık demişken bir de yeni hayat var. Yani yaşanılan hayatın birkaç eksiği ya da fazlasını içeren. Buna başlamak hep eğleceli derlerdi. Yalan söylemişler. Bu insanı korkutuyor. En azından beni...</em></p><p style="font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; text-align: left; margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; line-height: 1.5em; "><em>İnsanları izlemek, onları analiz etmek eğlenceli... İnsana hatalar yaptırıyor. Bu iyi bir şey mi bilmiyorum. Yerine göre değişiyor sanırım. Ama insanın ufkunu açıyor. Elle çizilmiş yarım yamalak bir ufuk olsa da. Fark edemiyosun... Kendini analiz etmeyi unutuyorsun belki de.</em></p><p style="font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; text-align: left; margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; line-height: 1.5em; "><em>Tiyatro severdim önceden. Oynamak keyifliydi. Karşımdaki izleyicileri görmek. İzlenmek belki de. Sahne arkası ya da kulis değil sahneydi, ışıkların altıydı tam da yatıp uyumak istediğim yer kırmızı perdelerin arasında. Severdim krımızıyı...</em></p><p style="font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; text-align: left; margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; line-height: 1.5em; "><em>Değişmek bazen zor oluyor. Pek eğlenceli değil gibi. Hayatın tam tersi gibi...</em></p></span></span>özgürhttp://www.blogger.com/profile/13287087947540778734noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6778374071054282755.post-46429285269090765212011-02-17T01:38:00.001+02:002011-02-17T01:38:59.612+02:00İnsan<p class="MsoNormal">Hayat gariptir, düzensizdir. Barındırdığı insanlar bencildir. Olması gereken budur belki. Ama her zaman öyle olduğunu düşünmüyorum. </p> <p class="MsoNormal">Bazı insanlara önem verirsin, hayatında önemli yerlere koyarsın. Ama bir an dönüp bakarsın hak etmediklerini görürsün. Bundan sonra iyilik yapıp denize atma yolunu seçeceğim sanırım. Ya da artık bencil olmak mı lazım bilmiyorum.</p> <p class="MsoNormal">Hayatımın içindeki insanları sevmiyorum. Bir çıkar yol arıyorum ama bulamıyorum da bir taraftan. En azından şimdilik belki de… </p> <p class="MsoNormal">Birilerini düşünmenin bana dönüş güzelliğini özlemiş olmak güzel bir duygu değil. </p> <p class="MsoNormal">Sinirli biriyim biliyorum, sinirimin neler getireceği hakkında bir fikrim yok. Ne olduğu da umurumda değil açıkçası. </p> <p class="MsoNormal">Yanımda sevenim var… Hayatta her şeyin üstesinden gelebilecek güce de sahibim. Bu sadece bir sitem. Ve gelecekte atacağım adımların yatırımı…</p> <p class="MsoNormal">Önce insan olmak lazım…</p>özgürhttp://www.blogger.com/profile/13287087947540778734noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6778374071054282755.post-77076077125999025252011-01-31T19:38:00.000+02:002011-01-31T19:39:06.761+02:00Kelebek<p class="MsoNormal">Gün ışığı gözlerimi daha fazla kapalı tutmamı engelliyordu. Hava o kadar güzeldi ki sanki birazdan penceremden içeriye bir tane kelebek girecekti. Mutluydum, içim dolup taşan bir huzur duygusuyla kaplıydı. Hayatı planlamamaya yönelik planlarım başarılı olmuştu. Dünü, bugünü, yarını hesaplarıma katmamanın faydasını bana getirdiği güzellikleri yaşamanın verdiği keyifle yaktım sabah sigaramı…</p> <p class="MsoNormal">Aklımda kötü şeyler yoktu şöyle bir düşündüğümde. İçimde bir sıkıntı yoktu. Gözlerimin önündeki kasvetli bulutlar dağılmış gitmişti. Aklımı meşgul eden tek bir şey vardı. Aklımdan başlıyordu, her aldığım nefeste ciğerlerime giriyor, ondan damarlarımdaki kanı takip ediyordu. İçimde kendine yerleşim bölgeleri kurmuştu. Git gide büyüyordu görkemli tarih kitaplarından esinleşmişçesine… </p> <p class="MsoNormal">Boş gözlerim artık yerini parlayan iki cisme bırakmıştı. Düşünüyorum ara sıra fener mi tutuyorsun diye ama seni görebiliyorum her bakışımda…</p> <p class="MsoNormal">Karamsar yazıların derinliğinden kaybolmuşluğun verdiği keyifle bakabilmek dünyaya çok güzel bir hismiş… Günümü planlamam artık, düşünmem , sürekli düşünmem…</p> <p class="MsoNormal">Bilmediğim bir kapıyı çaldım, açılmadı hemen bekledim dışarıda. Güneşli günler yaşadım, bazen şimşekler çaktı, yağmurlar yağdı… Şemsiye tuttun bana, üşümemi engelledin… Kapıyı açtık ve uzun bir yol gördüm sağında solunda çiçekler olan. Ağaçlar vardı büyümekte olan, yeni yeşeren çimenler. En sevdiğim koku vardı koklamaya doyamadığım. Adımlamaya başladım yavaş yavaş yanımdaki güçle. Adımlarımı attıkça çoğaldım, ufuğu biraz daha gördüm…<span style="mso-spacerun:yes"> </span>Gözlerimi çevirdim ellerime baktım, yanıbaşımda<span style="mso-spacerun:yes"> </span>olan güce; gülümsedim, daha da huzur ve sen doldum…</p> <p class="MsoNormal">Gözlerimi açtım ışığı görmek için. Her şey o kadar güzeldi ki penceremden içeriye bir tane kelebek geldi…</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p>özgürhttp://www.blogger.com/profile/13287087947540778734noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6778374071054282755.post-69898636387919185722011-01-05T21:15:00.001+02:002011-01-05T21:15:49.682+02:00Sanal Sonsuzluk<p class="MsoNormal">Sabaha kadar uyumamış olmanın verdiği aptallıkla ve günlerdir alt üst olan düzenimin saçma bir kısır döngüye sıkışıp kalmışlığıyla kalemimin silinmiş yazılarını ve anlam veremediğim kıvrımlarını izliyorum.</p> <p class="MsoNormal">Alfabenin bütün harflerini “sayısal” bölümümde tahtada görürken bir yandan da anlamsızca onlara bakan “sınıf insanlarını” izlemekten keyif aldığımı söyleyemem. Aslında tamamen hayal ürünü olan şeylerin hayatımın hangi noktasında işe yarayacağına kafa yoramadığım noktada sembolleri incelemek yerine kafama bir huni geçirip insanların şaşkın bakışları arasında sokaklar dolaşmayı yeğler durumdayım.</p> <p class="MsoNormal">Tam yolun ortasındayım. Hızla gelen bir otobüsün beden kaçamayacağı kadar ortada. Kimsesizliğimin şeridine sağ şeridi iptal edip aheste adımlar atacak gücüm yok.</p> <p class="MsoNormal">Şu an tam olarak istediğim şey Platon’un idealar dünyasında bir yansıma olmak… Kendimin kendime ait yansıması.<span style="mso-spacerun:yes"> </span>İçimden çıkmış, biraz da dışımdan. Ama sadece yansıma. Daha <span style="mso-spacerun:yes"> </span>ötesi değil, daha gerisi de…</p> <p class="MsoNormal">Ya da sanal alemde yaratılan karakterler olsak. Kendimizi tasarlasak ve her şey bir oyun olsa. Oyun bittiğinde kaldığımız yerden devam etsek hiçbir şey olmamış gibi. Sonsuz canımız olsa ve her riski alabilme lüksümüz. Her yolu deneyerek yolumuzu bulsak. Canımız yanmasa…</p> <p class="MsoNormal">Evet <span style="mso-spacerun:yes"> </span>en güzeli oyun olalım konsolları elimizde olan… Kapalı bir kutuda aslında hiç olmayan bir sonsuzluğa ulaşsak…<u><o:p></o:p></u></p>özgürhttp://www.blogger.com/profile/13287087947540778734noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-6778374071054282755.post-13323728396617304132010-12-25T23:49:00.001+02:002010-12-26T00:11:58.174+02:00"Seni severim"<p class="MsoNormal">Aslında her şey kar yağmasıyla başlamıştı. Evet evet kar yağmıştı hatırlıyorum. Soğuktu, gelecek soğuklardan daha sıcak ve samimi bir sıcak. Hava utangaçlığından içindeki her şeyi bırakabilmiş değildi. Çekiniyordu yukardan izlerken bir şeyler belliydi. Kendi içinde karmaşıklaşıyordu.</p> <p class="MsoNormal">Odamda bir kasvet vardı. Nerden geldiğini bilmediğim nereye gideceğini bilmediğim camdan dışarı çıkmayan bir sıkıntı. Nemlenmişti duvarlar, giysilerim… Yalandan olan şeylerin hepsi terk edip gitmişti odayı. Hepsini süpürgenin ucundan tuttuğum gün alıp kapının önüne koymuştum.</p> <p class="MsoNormal">Annemin bana “yarın” kavramını öğrettiğini anımsayıp hep güldüğümüz gün gibi unutmuştum olan biten her şeyi. O günkü kadar saf ama uzaktı. Uzaklık kötü. Masamın üzerinde hep daldığım ve çıkamadığım “gözlerimizi yalnız uzaklıklar değil göze alınamayan yakınlıklar da acıtır” gibisinden bir söze dalıp gitmek gerekiyor bilmiyorum. Hep hayat hakkında ve yapılacaklar konusunda bir fikrim olduğu dönemden kelebekçesine çıkıp rüyalar alemine, gökkuşağında kaybolduğum dönemde kanatlarımın ağırlaştığını hissedip kozama doğru yalpalıyorum.</p> <p class="MsoNormal">Her zaman mantıksız bir insan olarak nitelendirilmişimdir. İçimden gelenler mantığıma uygun olmasa da “içim” olunca mesele…</p> <p class="MsoNormal">Hayatta birçok şey olmazken her şeyin olurunun olduğunun farkındayım.<span style="mso-spacerun:yes"> </span>Olmayacak olsa da belki her şey boş umutlardan ve olmayan pembe rüyalarımdan ibaret de olsa, siyahlar içinde göremediğim yollar da olsa “iyi-kötü” denen kavramla fazlasıyla uğraşıyorum.</p> <p class="MsoNormal">Hayatla uğraşıyorum bu ara. Birbirimizle fazlasıyla haşır neşir olmaktayız. Birbirimizi biraz hırpalıyoruz sonra sarılıyoruz barışıyoruz. Uzlaşma yoluna gidiyorum. Anlaşacağız bir gün biliyorum.</p> <p class="MsoNormal">Bana “seni severim” dedi hayat. Bekliyorum…</p>özgürhttp://www.blogger.com/profile/13287087947540778734noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6778374071054282755.post-58876304815095253612010-12-20T01:19:00.000+02:002010-12-20T01:24:38.843+02:00Gezegen<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgOEQbtt62wfgQ6-mFusVuwu1m0utAMW5sphQq6NL_dCX66hvbBwsHkeUr8l3WG3rinkGDhC1WRzLV3J7VUSd_Mv7sFs8iD_RoSTYHCtZCMjxsugllhSaPU_uGzscpLLDaiN1wUbuipr00/s1600/vladstudio_thetwoandthealiens_1280x1024.jpg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 256px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgOEQbtt62wfgQ6-mFusVuwu1m0utAMW5sphQq6NL_dCX66hvbBwsHkeUr8l3WG3rinkGDhC1WRzLV3J7VUSd_Mv7sFs8iD_RoSTYHCtZCMjxsugllhSaPU_uGzscpLLDaiN1wUbuipr00/s320/vladstudio_thetwoandthealiens_1280x1024.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5552538012247755234" /></a><p class="MsoNormal">Bir zamanlar hayat kocaman bir tabak demiştim iyi hatırlıyorum. Güzel tatlar alıyordum o zamanlar. Bazen hayat acılarını sunuyor sana. Canını yakıyor. Olabildiğince kırbaçlıyor seni artık sen tepkisiz kalana kadar. Hala tepkiliyim…</p> <p class="MsoNormal">Bazı kelimelerin anlamını irdeler oldum<span style="mso-spacerun:yes"> </span>uzun bir aradan sonra. İnanç, güven, sevgi… Gözlerin neler söylediği konusunda bile artık çok karamsarım. Düşünmek istemiyorum düşünüyorum ister istemez. Gözlerim bazı şeyleri görmek istemiyor, beynime “dur!” diyorum ama durmuyor. Rüyalarıma, düşlerime hükmedebilmeyi istiyorum ama o da olmuyor. Vücuduma, kendime hükmedemediğim yerdeyim. Yolun sonunda ya da hiç olmayan bir yolda belki de…</p> <p class="MsoNormal">Tüm içtenliğimle baktım. Tamamen şeffaftım. Karşımda öyleydi biliyorum. Ama bu puzzle ın çok eksik parçası varmış. Önemli yerleri kayıp bir puzzle ı kusursuz tamamlamak için çaba sarf eder olmanın farkındasızlığı içinde yüzüp kaybolmuşum. Yüzmüşüm epey kıyıyı göremiyorum etrafımda bir kara parçası göremiyorum üstüne çıkıp nefes alacağım. Ya da bir el göremiyorum tutup kurtulabilmemi sağlayacak. Arkadaşlarımla hep kullanırdım bu sözü:”Dante gibi ortasındayım ömrün…”</p> <p class="MsoNormal">Zaman derler değil mi? Her şeyin ilacı derler. Bazı şeylerin ilacının olmadığını düşünmekle beraber kulak ardı edemiyorum. Bazı ilaçlar önce acıyı çok yakıyor. Bazen istenilen tepkiyi vermiyor. İnsan denemeden bilemiyor orası ayrı. Ben de bilmiyorum ne olur. Yara-ilaç meselesi çok karmaşık be…</p> <p class="MsoNormal">Bir gezegen olmak isterdim belki de tam olarak şu an hissettiğim gibi üzerinde hayat olmayan kendi etrafında dönen güneşe oldukça uzak olan uyduları varsa da ondan habersiz bir gezegen…</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p>özgürhttp://www.blogger.com/profile/13287087947540778734noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6778374071054282755.post-1147838218586074472010-12-19T18:22:00.001+02:002010-12-19T18:24:28.310+02:00Siz Nasıl Seviyorsunuz ?Bugün bağlı olduğum gruptan gelen bir maili sizlerle paylaşmak istiyorum.Sevginin türleri siz nasıl seviyorsunuz ?<br /><br /><br />Japon düşünür Masumi Toyotome'nin sevgi üzerine söyledikleri....<br />"Dünyada sevilmek istemeyen kişi yok gibidir" diye başlıyor Toyotome.<br />"Sevgi nedir, nerede bulunur, biliyor muyuz" diye soruyor. <br />Sonra anlatmaya başlıyor.. <br /><br />"Sevgi üç türlüdür!.." <br /><br />Birincinin adı<br />"Eğer" türü sevgi!.. <br /><br />Belli beklentileri karşılarsak bize verilecek sevgiye bu adı takmış yazar. <br />Örnekler veriyor: <br />Eğer iyi olursan baban, annen seni sever.<br />Eğer başarılı ve önemli kişi olursan, seni severim.<br />Eğer eş olarak benim beklentilerimi karşılarsan seni severim. <br /><br />Toyotome, <br />"En çok rastlanan sevgi türü budur" diyor. <br />Bir şarta bağlı sevgi... Karşılık bekleyen sevgi... <br />"Sevenin, istediği bir şeyin sağlanması karşılığı olarak <br />vaad edilen bir sevgi türüdür bu" diyor yazar... <br />"Nedeni ve şekli bakımından bencildir.<br />Amacı sevgi karşılığı bir şey kazanmaktır." <br />Yazara göre evliliklerin pek çoğu "Eğer" türü sevgi<br />üzerine kurulduğu için çabuk yıkılıyor. <br />Gençler birbirlerinin o anki gerçek hallerine değil,<br />hayallerindeki abartılmış romantik görüntüsüne aşık oluyor ve <br />beklentilere giriyorlar. <br />Beklentiler gerçekleşmediğinde, düş kırıklıkları başlıyor. <br />Sevgi giderek nefrete dönüşüyor. <br /><br />En saf olması gereken anne-baba sevgisinde bile "Eğer" türüne rastlanıyor. <br />Yazar bir örnek veriyor. <br /><br />Bir genç Tokyo Üniversitesi giriş sınavlarını kazanarak babasını mutlu etmek için, çok çalışıyor. Okul dışında hazırlama kurslarına da gidiyor. Ama başarılı olamıyor. Babasının yüzüne bakacak hali yok. Üzüntüsünü hafifletmek için bir haftalığına Hakone kaplıcalarına gidiyor. <br /><br />Eve döndüğünde babası öfkeyle "Sınavları kazanamadın. Bir de utanmadan Hakone'ye gittin" diye bağırıyor. <br />Delikanlı "Ama baba, vaktiyle sen de bir ara kendini iyi hissetmediğinde Hakone kaplıcalarına gittiğini anlatmıştın" diyor. <br />Baba daha çok kızarak, delikanlıyı tokatlıyor. <br />Çocuk da intihar ediyor. <br /><br />"Gazeteler intiharın anlık bir sinir krizi sonucu olduğunu söylediler, yanılıyorlardı " diyor yazar. <br />"Delikanlı babasının kendisine olan sevgisinin yüksek düzeydeki beklentilerine bağlı olduğunu anlamıştı!.."<br /><br />İnsanlar "Eğer" türü sevginin üstünde bir sevgi arayışı içindeler aslında. <br />"Bu sevginin varlığını ve nerede aranması gerektiğini bilmek, bu genç adamın yaptığı gibi, yaşamı sürdürmekle, ondan vazgeçmek arasında bir tercih yapmakla karşı karşıya kaldığımızda önemli rol oynayabilir" diyor, Masumi Toyotome.<br /><br />İkinci türe geçiyoruz. <br />"Çünkü" türü sevgi.<br /><br />Toyotome bu tür sevgiyi şöyle tarif ediyor: <br />"Bu tür sevgide kişi, bir şey olduğu, bir şeye sahip olduğu ya da bir şey yaptığı için sevilir. Başka birinin onu sevmesi, sahip olduğu bir niteliğe ya da koşula bağlıdır". <br /><br />Örnek mi?<br /><br />"Seni seviyorum. <br />Çünkü çok güzelsin(Yakışıklısın)."<br /><br />"Seni seviyorum. <br />Çünkü o kadar popüler, o kadar zengin, o kadar ünlüsün ki." ,<br /><br />"Seni seviyorum. <br />Çünkü bana o kadar güven veriyorsun ki.." <br /><br />"Seni seviyorum. <br />Çünkü beni üstü açık arabanla, o kadar romantik yerler götürüyorsun ki." <br /><br />Yazar, <br />"Çünkü" türü sevginin, <br />"Eğer" türü sevgiye tercih edileceğini anlatıyor. <br /><br />"Eğer" türü sevgi, bir beklenti koşuluna bağlı olduğundan büyük ve ağır bir yük haline gelebilir. Oysa zaten sahip olduğumuz bir nitelik yüzünden sevilmemiz, hoş bir şeydir, egomuzu okşar. Bu tür, olduğumuz gibi sevilmektir. İnsanlar oldukları gibi sevilmeyi tercih ederler. Bu tür sevgi onlara yük getirmediği için rahatlatıcıdır. Ama derin düşünürseniz, bu türün, "Eğer" türünden temelde pek farklı olmadığını görürsünüz. Kaldı ki, bu tür sevgi de, yükler getirir insana. İnsanlar, hep daha çok insan tarafından sevilmek isterler. Hayranlarına yenilerini eklemek için çabalarlar. Sevilecek<br />niteliklere onlardan biraz daha fazla sahip biri ortaya çıktığı zaman, sevenlerinin, artık ötekileri sevmeye başlayacağından korkarlar. Böylece yaşama sonsuz sevgi kazanma gayretkeşliği ve rekabet girer. <br /><br />Ailenin en küçük kızı yeni doğan bebeğe içerler. <br />Üstü açık BMW'si ile hava atan delikanlı, Ferrari ile gelene içerler. <br />Evli kadın, kocasının genç ve güzel sekreterine içerler. <br /><br />"O zaman bu tür sevgide güven duygusu bulunabilir mi?" diye soruyor Toyotome...<br /><br />"Çünkü türü sevgi de, gerçek ve sağlam sevgi olamaz." diyor.<br /><br />Bu tür sevginin güven duygusu vermeyişinin iki ayrı nedeni daha var... <br /><br />Birincisi, <br />"Acaba bizi seven kişinin düşündüğü kişi miyiz?" korkusu. <br />Tüm insanların iki yanı vardır. <br />Biri dışa gösterdikleri. <br />Öteki yalnız kendilerinin bildiği. <br />"İnsanlar sandıkları kişi olmadığımızı anlar ve bizi terkederlerse" korkusu buradan doğar. <br /><br />İkincisi de <br />"Ya günün birinde değişirsem ve insanlar beni sevmez olurlarsa.." endişesidir.<br /><br /> Japonyada bir temizleyicide çalışan dünya güzeli kızın yüzü patlayan kazanla parçalanmış.Yüzü fena halde çirkinleşince, nişanlısı nişanı bozup onu terk etmiş. Daha acısı... Aynı kentte oturan anne ve babası, hastaneye ziyarete bile gelmemişler, artık çirkin olan kızlarını. Sahip olduğu sevgi, sahip olduğu güzellik temeli üstüne bina edilmiş olduğundan bir günde yok olmuş. Güzellik kalmayınca sevgi de kalmamış. Kız bir kaç ay sonra kahrından ölmüş... <br /><br />Japon yazar, "Toplumdaki sevgilerin çoğu "Çünkü" türündendir ve bu tür sevgi, kalıcılığı konusunda insanı hep kuşkuya düşürür" diyor... <br /><br />Peki o zaman, <br />gerçek sevgi, <br />güvenilecek sevgi ne?<br /><br />Ve işte sevgilerin en gerçeği!..<br /><br />"Üçüncü tür sevgi benim <br />"Rağmen"'<br />diye adlandırdığım türdür"<br /> diyor yazar. <br /><br />Bir koşula bağlı olmadığı için ve karşılığında bir şey beklenmediği için "Eğer" türü sevgiden farklı bu. Sevilen kişinin çekici bir niteliğine dayanıp, böyle bir şeyin varlığını esas olarak almadığı için "Çünkü" türü sevgi de değil. Bu üçüncü tür sevgide, insan "Bir şey olduğu için" değil, "Bir şey olmasına rağmen" sevilir. <br /><br />Güzelliğe bakar mısınız? <br /><br />Rağmen sevgi...<br /><br />Esmeralda, Quasimodo'yu dünyanın en çirkin, en korkunç kamburu olmasına "rağmen" sever. <br />Asil, yakışıklı, zengin delikanlı da Esmaralda'ya çingene olmasına "rağmen" tapar!.. " <br /><br />Kişi dünyanın en çirkin, en zavallı, en sefil insanı olabilir. <br />Bunlara "rağmen" sevilebilir.<br /> Tabii bu sevgiyle karşılaşması şartı ile..<br /><br />"Burada insanın, iyi, çekici, zengin konum edinerek sevgiyi kazanması gerekmiyor. Kusurlarına, cahilliğine, kötü huylarına ya da kötü geçmişine "rağmen" olduğu gibi, o haliyle sevilebiliyor. Bütünüyle çok değersiz gibi görünebiliyor ama, en değerli gibi sevilebiliyor. <br /><br />Japon yazar <br />"Yüreklerin en çok susadığı sevgi budur" diyor. <br /><br />"Farkında olsanız da, olmasanız da, bu tür sevgi sizin için yiyecek, içecek, giysi, ev, aile, zenginlik, başarı ya da ünden daha önemlidir." <br /><br />Bunu böyle olduğundan nasıl emin?<br /><br />Haklı olduğunu kanıtlamak için sizi bir teste davet ediyor.. <br /><br />"Şu soruma cevap verin" diyor. <br /><br />"Kalbinizin derinliklerinde, dünyada kimsenin size aldırmadığını ve hiç kimsenin sizi sevmediğini düşünseydiniz, yiyecek, elbise, ev, aile, zenginlik, başarı ve üne olan ilginizi yitirmez miydiniz? Kendi kendinize "yaşamamın ne yararı var" diye sormaz mıydınız? <br /><br />Devam ediyor Toyotome...<br /><br />"Şu anda en sevdiğiniz kişinin sizi sadece kendi çıkarı için sevdiğini anladığınızı bir düşünün... <br />Dünya birdenbire başınızın üstüne çökmez miydi?<br />O an yaşam size anlamsız gelmez miydi?" <br /><br />"Diyelim ki sıradan bir yaşamınız var... <br />Günlük yaşıyorsunuz... <br />Günün birinde gerçek, derin ve doyurucu bir sevgi bulacağınızdan umudunuz olmasa, kalan hayatınızı nasıl yaşardınız?" <br />diye soruyor ve yanıtlıyor: <br />"Böyleleri ya iyice umutsuzluğa kapılıp intihar ediyorlar ya da iyice dağıtıp yaşayan ölü haline geliyorlar." <br /><br />Toyotome, hem de nasıl iddialı savunuyor "rağmen"' sevgiyi...<br /><br />"Bu gün yaşamınızı sürdürebilmenizin nedeni "rağmen" türü sevgiyi şu anda yaşıyor olmanız ya da bir gün bu sevgiyi bulacağınıza inancınızdır." <br /><br />Son sözlerinde biraz umutsuz, Toyotome...<br /><br />"Bugün yaşadığımız toplumda herkesi doyuracak bu sevgiyi bulmak zor. <br />Çünkü herkesin sevgiye ihtiyacı var... Kimsede başkasına verecek fazlası yok" diye açıklıyor... Anlatıyor.<br /><br />"Yakınımızda olan birinin bu sevgiyi bize vermesini bekleriz. <br />Ama o da aynı şeyi başkasından beklemektedir"<br /><br />Peki bu dünyada sevgi ne kadar var?<br /><br />Yazara göre, açlığımızı biraz bastıracak kadar... <br />Ve de yemek öncesi tadımlık gelen iştah açıcılar gibi. <br />Bu minnacık tadım, bizi daha müthiş bir sevgi açlığına tahrik ve teşvik ediyor. <br />Bu minnacık tadım sevgiye ne kadar muhtaç olduğumuzu anlatıyor. <br />Büyük bir hırsla ana yemeğin gelmesini ve bizi doyurmasını bekliyoruz. <br />Hani nerede?<br />Hepsi o...<br /><br />Ve asıl çarpıcı cümle en sonda: <br /><br />"Dünyadaki en büyük kıtlık, <br />"Rağmen" türü sevginin <br />yeterince olmayışıdır!.."Obsesif Kompulsifhttp://www.blogger.com/profile/14251882821455574121noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6778374071054282755.post-34150491777653471552010-12-02T04:20:00.001+02:002010-12-02T04:23:29.320+02:00Beyaz Örtü<p class="MsoNormal">Hayatın küçük adımlarıyla büyük şeyler yapabileceğimi düşünüyordum ve buna inanmaya gerçekten inanmıştım ve seni de buna inandırmaya çalışıyordum bunun çok zor olduğunu bile bile.</p> <p class="MsoNormal">Hep hayatı kocaman bir tabak olarak görmüşümdür içinde birçok yemeğin olduğu…<span style="mso-spacerun:yes"> </span>İçinde güzel çirkin bir sürü tadın olduğu. Hayat hep acı değil bence bu yüzden sadece çok yönlü ve değişken. Bunu görmek zor oluyor kötü şeylerden sonra ve yiyesin gelmiyor müddet sonra. Acıkmakla da ilgisi var mı pek bilmiyorum. Yemeğin görünüşü kokusu malzemesi önemlidir sanırım. Ama her zaman önemli midir onun hakkında da bir fikrim yok pek. </p> <p class="MsoNormal">Hırslardan, ikiyüzlülükten, yalandan biraz uzak bir dünyada durmak istiyorum cenin pozisyonunda. Ütopya hayallerimi de çok seviyorum bilmem neden. Şöyle olsa böyle olsa ne de güzel olur diye çok düşünüyorum olmayacak şeyler üzerine. Olan şeylerin üzerine de beyaz şeffaf olmayan bir örtü seriyorum. Yeni beyaz bir sayfa açmak gibi ama “kalbin kadar beyaz olan bu sayfayı bana ayırdığın için teşekkür ederim” saçmalıklarından uzak bir şekilde. Hayal dünyamı seriyorum gözlerimin önüne ve onunla beraber oturuyorum ve anı yaşıyorum. Dertleşiyoruz, beraber düşünüp hareket edememenin hüznünü paylaşıyoruz. Uzun sürmüyor tabi ki bu… Hayat gerçekleri yaşatmak konusunda üstaddır.</p> <p class="MsoNormal">Gel seninle örtelim beyaz bir örtü ve saralım kanayan yerleri. Zaman ilaçtır derler şu derler bu derler… Hep derler haklıdır da bazıları… Bazen kulaksız olmak lazım. Bazen beyinsiz de olmak lazım olduğum gibi… Mantıkla hareket etmemek lazım. Duyguları akıtmak lazım yokuş aşağıya. Doğru olan budur bazen.<span style="mso-spacerun:yes"> </span>Ama bazen…</p> <p class="MsoNormal">Ver elini ve yuvarlanalım şu yokuştan çimenlere…<span style="mso-spacerun:yes"> </span></p> <p class="MsoNormal">Yeni Türkü’ ydü :</p> <p class="MsoNormal">“Ve bir yeni ömür vardığın çimen yeşilliğince…”</p>özgürhttp://www.blogger.com/profile/13287087947540778734noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-6778374071054282755.post-27674578893976777272010-11-29T15:48:00.000+02:002010-11-29T15:50:11.794+02:00SüreçRüyasından erken uyandırılmış bir çocuk misali hayat akan suların hızına yetişemeden bir diğer akıntıya kapılıyoruz..Hislerin dile gelmeden değişiveriyor.<br />Gözlerin birini ararken buldukları ile yetiniyor.Başkalarını düşünmüyoruz bu yetmezmiş gibi kendimizi dahi düşünmüyoruz. İlginç bir tespittir ki İnsan düşünebilen bir hayvandır ! Sanırım uzun zaman önce idi…<br />Vurdumduymazlık almış basını gidiyor.İyi bakalım kapılalım bizde bu furyaya alsın zaman kendini gitsin…Obsesif Kompulsifhttp://www.blogger.com/profile/14251882821455574121noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6778374071054282755.post-20442389925349220252010-11-22T23:20:00.001+02:002010-11-22T23:21:05.789+02:00Masumiyetin AyartıcılığıModern insanı büyük bir düş kırıklığı bekliyor: Dünyada biricik olduğunu sanması ama herhangi biri olduğunu çarçabuk anlaması... Da Vinci'nin, Erasmus'un, Galilei'nin, Descartes'in karanlık patikalara ışık tutması, beylik düşünceleri bir yana atması... Bunlar eskidendi! Şimdi bireycilik kural haline gelerek sıradanlaştı. Bu serüvenin sonu şuraya varıyor: Herkesin sivrilmek isteme biçimi birbirininkine benziyor. ''Ben başkaları gibi değilim'' diyen tam da bu noktada sürü adamıdır.<br />
<br />
<br />
PASCAL BRUCKNER / Masumiyetin Ayartıclılığı<br />
<br />
<br />
<a href="http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/babaoglu/2010/11/22/not_defteri">kaynak!</a>MasqoThttp://www.blogger.com/profile/07070444507993322779noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6778374071054282755.post-43063822501098201222010-11-15T00:20:00.004+02:002010-11-15T00:29:21.777+02:00Zaman<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEitagOZPot8WHMWkR_Aq5DS43XvzYfbrt_wUk1XsHoecfJIXbLJrawNjjpGBQf5YHzrYeK3-DwZ86IJQ-7ZXM4LRwRq_1BcYl3M-QaX2zyUkzwJ_6BtJdTqBDOdmzw7kfNEUuf9w-DviDI/s1600/zaman.gif"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 274px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEitagOZPot8WHMWkR_Aq5DS43XvzYfbrt_wUk1XsHoecfJIXbLJrawNjjpGBQf5YHzrYeK3-DwZ86IJQ-7ZXM4LRwRq_1BcYl3M-QaX2zyUkzwJ_6BtJdTqBDOdmzw7kfNEUuf9w-DviDI/s320/zaman.gif" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5539535958826049154" /></a><br />insanoğlunun bittim dediği noktası nedir?<br />Hangi nedenle biterde yeniden başlayamaz hayata .<br />Son zamanlarda geçmişi küçük ekmek kırıntıları gibi silkelemek istiyorum pencereden,balkondan aşağıya bahçeye doğru..Karışsın istiyorum toprağa ve yeşermesin yeniden..<br />Umut edemiyorum geleceğe bakamıyorum o camlardan. Benim gözlüklerim nerede kim sakladı onları ,etrafı simsiyah görüyorum yine yine yeniden..<br />Söverim gelmişine geçmişine diyor bir şarkı ya aynen öyle işte ayıpsa ayıp kime ne..<br />Tutunmak istemiyorum o ince dallara ne kadar taşıyacak ki beni sevmiyorum sahte ağaçları,yaprakları,insanları...<br />Boş veriyorum bazen ne olursa olsun bana ne, ama olmuyor!<br />Hemde hiç bir şey olmuyor.. dünya benim etrafımda mı dönüyor arkadaşım git ,bırak beni sen dön yine desem de dönmüyor.Sayılı günleri kalmış küçük bir kız çocuğu gibi hissediyorum böyle anlarda kendimi;ölürsem ne olacak diğer taraf da beni neler bekliyor diye düşünmeden alamıyorum..Yada büyümek istemiyorum daha çok,beni bu yaş da sabitleyin olmaz mı ?<br />Yada birkaç yaş daha geriye saralım en iyisi bu zamanı.Zaten ben onla hiç iyi anlaşmıyorum..bu kavramı kavrayamamakta üstüme yok.<br />Sıkıldım hem de çok…<br />Bu hayat bazen çok çekinmez oluyor. Evet bunları söyleyen benim bir iyimserim ama benimde kötümser zamanlarım olacak artık..Bir okulda karşılaştığım henüz 15 yaşında olan ve aruz vezni ile şiir yazan bir çocuktan umut aldım.Diyordu ki ;<br />Pesimistlik bir yaşam felsefesidir.Örnek verecek olursam düşünün ki yaz tatilimde daha önce görmediğim bir yere gideceğim,oranın en kötü hali göz önünde bulunduruyorum ki gerçekten kötü ise hayal kırıklığına uğramam ama gerçekten güzel bir yer ise o zaman bir mucizeye inanırım.Yani aslında her kötü bir iyiyi doğurmak için var !<br />Evet o 15 yaşında bunu fark etmişti ki; haklıydı bir yerlerde kötü bir şeyler olması gerekiyor ki iyi şeylerin kıymeti bilinsin .<br />Sanırım gözlerimi 4 açıp iyi şeyleri beklemeliyim..Obsesif Kompulsifhttp://www.blogger.com/profile/14251882821455574121noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6778374071054282755.post-9334453491776615562010-11-07T00:55:00.001+02:002010-11-07T00:58:15.130+02:00Bilinmeyen Tarife<div>Zaman zaman anlamsızlıklar içinde boğuluyorum. Bazı şeylere kafa patlatmak iyi değil biliyorum.</div><div>Yanlışı doğruyu ayırt edemez duruma geldim... Yüzmek ve boğulmak arasında gidip geliyorum.</div><div>Olduğundan bile şüphe duyduğum ipek misali ipler üzerinde yürüyorum. Koptu mu kopacak mı bilmiyorum.</div><div><br /></div><div><br /></div><div>Bir yandan da güneş gözümü alıyor sıcaklık içimi ısıtıyor. Ellerimi uzatıyorum tutunacak yer var biliyorum ama sis var çok.</div><div>Gözler seçiciliğini, eller görüş alanını kaybediyo sanırım. Ya da her ne oluyosa işte.</div><div><br /></div><div><br /></div><div>Soğuğu sevmiyorum, atmayan kalbimi, üşüyen ellerimi, kansız beynimi vs vs...</div><div><br /></div><div>Ama hayatı seviyorum sanırım. Hergün bana süslü paketlerle gelip inanılmaz hediyeler sunmasa da bazen bana bombalar getirse de</div><div>beni altı ay boyunca kutupta bıraksa da ona seni sevmiyorum diyemiyorum. İçimden gelmiyo...</div><div><br /></div><div>Bir durakta çok nadir geçen bir otobüsü bekler gibiyim...</div><div>Numarasını bilmiyorum, tarifesini bilmiyorum. Yolculuk ne kadar sürer onu da bilmiyorum. Ama bekliyorum...</div><div><br /></div><div><br /></div><div>Işıklarını bekliyorum... sesini...</div>özgürhttp://www.blogger.com/profile/13287087947540778734noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-6778374071054282755.post-64025960905738255362010-11-06T15:29:00.004+02:002010-11-06T16:26:00.427+02:00Davetiyeniz Var !<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhZgE0GE_tvm42Ihyphenhyphen-dGmssdpVCEVVSn1LHWxiGh1XQ5MmVbLvtMyqO3m5MJI1mysMY9-rMlPrr_zxjc_pOhnzc27mAS5w7Uz2pXhHV2D2qY-RvCtG61BHOLSOT5yHATrh5GjGO5FEywT8/s1600/44229_456999993944_718588944_5129227_6145477_n.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 159px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhZgE0GE_tvm42Ihyphenhyphen-dGmssdpVCEVVSn1LHWxiGh1XQ5MmVbLvtMyqO3m5MJI1mysMY9-rMlPrr_zxjc_pOhnzc27mAS5w7Uz2pXhHV2D2qY-RvCtG61BHOLSOT5yHATrh5GjGO5FEywT8/s320/44229_456999993944_718588944_5129227_6145477_n.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5536436039878048946" /></a><br />
<br />
Dünyayı değiştireceğine inanacak kadar idealist,<br />
Hayalinin önündeki engelleri görecek kadar da gerçekçi... <br />
Engelleri kaldırmayı deneyecek kadar cesur,<br />
Sıradışı hayal ortakları ile çalışabilecek kadar da uyumlu... <br />
Kendine yapabileceği en büyük yardımın,<br />
Başkalarına yardım etmek olduğunu bilen bir bencilseniz... <br />
Sosyal sorumluluk sahibi, başarılı<br />
Çift kanatlı bir lider olmayı hayal ediyorsanız, <br />
Sizi tanımaktan onur duyarız... <br />
YGA Ailesi<br />
<br />
Sinan Yaman'ın kurucu başkanı olduğu YGA, uluslararası bir sivil toplum örgütüdür. Geleceğin sosyal sorumlu liderlerini yetiştirmek için 2002 yılında kurulmuştur..Ve 8 yılda birçok projeye imza atmıştır. Yaman kurucusu olduğu Young Guru Academy Vakfı'yla dünyaya yön verecek sosyal sorumlu Türk liderlerin yetişmesi için çaba harcıyor. <br />
30 Bin başvuru bekleyen 27 Kasım Liderlik Konferansı için son başvurlar 7 Kasım…<br />
Sizlerde en az onlar kadar bencilseniz aramızda sizi de görmekten mutluluk duyarız.<br />
<br />
Peşinden gidecek cesaretiniz varsa, bütün rüyalar gerçek olabilir..<br />
www.yga.org.tr ‘den başvurlarınız yapabilirsiniz..Obsesif Kompulsifhttp://www.blogger.com/profile/14251882821455574121noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-6778374071054282755.post-24906288017323850442010-10-27T22:00:00.002+03:002010-11-06T16:26:23.349+02:00Hayatın AynasıHAYATIN AYNASI ( akademik bir yazı)<br />
Doç. Dr. Hikmet TAN’ın söylediği gibi; “Roman futboldur.” Kimi zaman sahaya bir kahraman çıkar, golü atar ve okuyucunun sevgilisi olur. Kimi zamanda takım oyunu başlar ve tüm kahramanlar okuyucuyu büyüler. Ama ne olursa olsun roman hayattır. Hayattan çıkar, büyür. Ellerinin arasında okuduğun sen ya da ben olur. Bu yüzden değil midir günlük yaşamı, hayatı dolu dolu yaşayan “Romanlar”dan alır adını. Her günleri renkli, heyecanlı, etkileyici, eğlenceli ve bazen de entrikalı geçen “Romanlar”dan. <br />
Romanın serüveni 1200’lerde başlamış. 1700’lerde insanlar sanayiyle birlikte yaşamın güzelliklerini unutmaya başladıkları zaman işlev kazanmış. “Hayatta bunlar da var, hatırlayın!” dercesine insanların hayatlarına girmeye başlamış hayatın aynası. Yaşamı anlattığı ve topluma hizmet ettiği için edebiyattan sayılmmış ilk başlarda ama romanın gerçeklikten beslenen hayal gücü romanın edebiyat hatta sanat dalı olmasının anlaşılmasına yetmiş.<br />
Türk romanında işlevsellik Cumhuriyet’ten sonra başlamış. Cumhuriyet’ten önce romanlar da dönemin siyasi özelliklerini taşımış. Avrupa’yı taklit eden, iç tutarlılığı olmayan roman tipleri çıkmış ortaya. Cumhuriyet’ten sonra ise işlenecek konuların artması, duyarlı, bilinçli ellerin kalem tutmasıyla Türk Edebiyatı romanla sağlıklı biçimde tanışmış.<br />
1950’lerde Köy Enstitüleri’nin yarattığı bol malzeme ve Anadolu’ya dönüşün gerçek anlamını kazanmasıyla Türk romanının zirveye ulaştığını söyleyebiliriz. Roman serüvenin gerçek hayattan başladığını düşünürsek Türk romanındaki köy teması bize gerçek Anadolu’yu ve 1950’lerin gerçek yüzünü gösterir. Fakir Baykurt, Tarık Buğra gibi büyük kalemlerin eserlerinden anlaşıldığı gibi.<br />
Türk romanındaki hızlı yükseliş her 10 yıla bir gelen darbelerle, düşünce özgürlüğünün sınırlandırılmasıyla hatta kitapların yakılmasıyla sekteye uğratılmıştır.(O günlerde kitaplar yakıldı, şimdi ise her yerde devlet eliyle desteklenen kitap okuma kampanyaları var. Halk önce kitap okumaktan soğutuldu, şimdi de gözümüzün içine baka baka “Neden kitap okumuyoruz?” diye soruyor, kampanyalar düzenleniyorlar.) En son 12 Eylül’ün yaratmaya çalıştığı toplum yapısıyla hayatlara sınırsızlık getiren postmodernizm romana da amaçsızlık getirmiştir. Bu dönemden sonra iyice yerleşen serbest piyasa ekonomisi ile beraber yayımlanan romanlar da arz- talep ilişkisine göre şekillenmiştir. Bu nedenle romanda da sanatta da kalitesizlikler artmıştır.<br />
Tüm bu olumsuzluklara rağmen Türkiye’nin tarihsel ve coğrafi zenginliği romanı ayağa kaldıracak malzemeyi barındırmaktadır. Tarihin ilk sayfalarından beri var olan Anadolu tarihi kurgulanmayı beklemektedir. Tarihte yaşamış ya da dünya üzerinde olan hemen hemen her kültürle bir şekilde diyaloga girmiş bu topraklar romanın, sanatın merkezi olmaya hazırdır.Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6778374071054282755.post-15007264857749867852010-10-25T02:29:00.003+03:002010-10-25T03:17:47.135+03:00MaskeYalnızlık kadar soğuktu odam. Sahte bir gülümseme kadar tiksindirici... Üfleseler sönecek gibiydim.. Hava akımında seğiren bir mum ışığı kadar titrek ve dibime ışık veren düşüncelerim vardı. Sadece varlardı işte orada burada....<div>Kendimle vedalaşalı uzun zaman olmuştu. Aynaya son keş bakışımın, kendimle son kez konuşuşumun , en son beni dinlememin üzerinden hatırı sayılır bir zaman geçmişti.... Gerek yoktu bende bir ben dahaya. Onu bavula koyup semptomlarımdan uzak diyarlara göndermiştim...</div><div>Eski günler geliyordu aklıma. Günü yaşadığım günler. Düşünce yoktu, dert yoktu, tasa yoktu, salakçaydı belki de. Çoğu zaman salağı oynuyordum zaten bir yandan da. Maskesini düşürmeyen tiyatrocuyu. Gülen bir tiyatrocuyu. Her zaman oynayacağım oyunun ilk fidanlarını ekiyordum adımlarımın önlerine. Her seferinde suluyordum onları büyük bir iştahla. Gereğinden fazla büyüdüler. Önümü göremez duruma geldim artık. Maskem bana yapıştı, çıkaramadım...</div><div>Geri dönüşüm kutum artık kusmaya başladı. Bir çeşit intikam olarak algıladım, yanıldım. Kaçtım sürekli. Başardım da. Kendimden çok uzaklara gittim. Ama dönmek gerekiyordu evime, sığınağıma. </div><div>Şimdi neredeyim diye bakıyorum göremiyorum. Önemsemiyorum da bir yandan. Hani maskem var ya zaten...</div><div>Herkesi uzak tutarak, kendimle olarak, içimi göstermeyerek, nefesimi kendime vererek "hayat" denen basit ve sıradan döngü içinde başım dönercesine dönüyorum.</div><div>Etrafımda olmasa da dönüyor. Ve ben bekliyorum bir saniye gözümü kırpmadan. Bir yerinden yakalayacağım anı bekliyorum. </div><div>Ama özellikle maskesinden yakalayacağım anı...</div><div><br /></div>özgürhttp://www.blogger.com/profile/13287087947540778734noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6778374071054282755.post-36509538002649793562010-10-24T12:37:00.004+03:002010-10-24T12:47:49.832+03:00bu bir günah çıkartma!çok kırıldım çok da kırdım.sevindim üzüldüm.sevdim ve sevildim.ama hepsi bitti.sona geldi.sebebi yok ama böyle olmasını istemezdim ama oldu.başlatan ben olmadım.acıdım ve acıttım.şimdi gidiyorum.<br /><br />blog arkadaşlarım şimdi ayrılıyorum aranızdan. teşekkürler öğrettikleriniz için. herkes hakkını helal etsin kırdım ve kırıldım, tükettim ve de tükendim bilmeden yanlış şeyler de söylediysem şimdi hakkınızı helal edin.<br /><br />Sürç-i lisan ettiysem affola..Unknownnoreply@blogger.com9tag:blogger.com,1999:blog-6778374071054282755.post-65856711957824802662010-10-22T10:59:00.003+03:002010-10-22T10:59:20.915+03:00neden?<object width="480" height="270"><param name="movie" value="http://www.dailymotion.com/swf/video/xe79k3_jehan-barbur-neden_music?additionalInfos=0"></param><param name="allowFullScreen" value="true"></param><param name="allowScriptAccess" value="always"></param><embed type="application/x-shockwave-flash" src="http://www.dailymotion.com/swf/video/xe79k3_jehan-barbur-neden_music?additionalInfos=0" width="480" height="270" allowfullscreen="true" allowscriptaccess="always"></embed></object><br /><b><a href="http://www.dailymotion.com/video/xe79k3_jehan-barbur-neden_music">Jehan Barbur - Neden</a></b><br /><i>Yükleyen <a href="http://www.dailymotion.com/musicplay">musicplay</a>. - <a href="http://www.dailymotion.com/tr/channel/music">Video klipler, sanatçı röportajları, konserler ve çok daha fazlası.</a></i>Anonymousnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6778374071054282755.post-38416463806049267322010-10-16T10:01:00.004+03:002010-10-16T10:25:53.105+03:00yine geldim sevgili hayat... verdiğim kısacık arada neler mi yaşadım? sorma bence duydukların canını sıkabilir. ama sana anlatmazsam ben eksik kalabilirim. dinle öyleyse kısa bir özet: bir kaç yenilgi, bir sürü hayal kırıklığı, birkaç yeniden başlangıç, birkaç yeni görev, birkaç "ücretli" sıfatı, bir sürü özlem, bir sürü yalnızlık...<br />ama yine de burdayım işte. ne yaşarsam yaşayayım bitmediğini, her güneşle yeniden başladığını öğrendim. bir de kendimle ilgili yeni şeyler.. ne mi onlar? bir paragraf halinde sana sunacağım ; ama lutfen bunu bir "rapor", bir "dilekçe" bir "başvuru", bir "sonuç belgesi", bir "yeniden dene" ibaresi olarak algılama.. bu sadece bir "tanıma fişi"...<br />işte kendime dair öğrendiklerim...<br />iradesizliğe çok benzeyen bir iradem , tembelliğe çok benzeyen bir çalışkanlığım, cehaletin ta kendisi olan bir kültürüm var. evet zalim olduğum anlar var; fakat yolu başkaları açar. insanlara ayağıma basmamaları şartıyla kızacak kadar uyanık değilim. sorumluluk duygum ve merhametim vardır; ama bu erdemlere ters düştüğüm zamanlarım da çok olmuştur. belki en büyük gücüm eksik yanlarımı biliyor olmam. bir de yüreğimim açık olmasını sağlamam...<br />işte birkaç aylık kısacık bir hayat molasında neler yaşanabileceğinin, neler öğrenebilineceğinin kısacık bir örneğini yaşadım. "bunlar da bir şey mi sen gerçek hayatla karşılaşmamaşsın daha!"<br />diyen olursa söyleyeceğim şudur ki: " sonuna kadar haklısın ama bu zaman diliminde gerçek acı ve yenilgi ve zafer hikayelerini de en azından okudum."<br />ya işte sevgili hayat yine geldim. senin bana yaptıklarını anlattım, biraz da seni okuyuculara şikatet mi ettim ne:) okuyanlar kendi yaşadıklarını düşünüp sana ve feleğine okkalı bir küfürü basmışlardır:) oh canıma değsin, sana az bile:))Unknownnoreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-6778374071054282755.post-54011241930161953082010-09-28T11:41:00.002+03:002010-09-28T11:43:04.124+03:00Gelinliksiz gelin gibiyim!Her şey üst üste gelir zaten.<br />
İyi de olsa kötü de olsa.<br />
Çopar söküğü gibi hayat. bir düğüm akışı bozana kadar, sökülür sökülmekte olan!<br />
<br />
Neyse işte iyi gidiyorduk. Düğüm bir dış etken sayılabilir oysa bu gidişi içimde bir şeyler..<u> düzeltiyorum</u> İÇİMDE SİNİR BİRŞEYLER bozdu!<br />
Yatağımın hemen üstünde, hatta kafamın hemen üstünde Atlas'ın verdiği 2010 takvimine baktıkça sinirlerim bozulaya başladı. O takvime her klasik kadın gibi adet tarihlerimi, tanıdıkların doğum günlerini, unutulmayacak işleri işaretleyip, not ettiğimi ve buna bakarak üzüldüğümü sanıyorsan yanılıyorsun bebeğim.<br />
<br />
Ben kitaplarımın biteceğini ön gördüğüm tarihleri işaretlemiştim orada. Ne var dimi bunda...<br />
1 ay kalmış!<br />
Kendimi, kendi düğün gününe uyanan ama henüz bir gelinliği olmayan biri gibi hissediyorum.. Şaşkın, panik içinde, ağlamaklı... <br />
bu durum için ne yapıyorum? gündüz yetmeyecek belli ki, geceyi de günlerimin içine aldım. sabaha karşı uyuyorum. Ve fakat bu ay öyle tuhaf ki, ne kadar uyursam uyuyayım, uykuya doymak mümkün olmuyor!<br />
Emzik gibi kullanıyorum kahveyi. Her dakika elimde.. ve ağzımda:P<br />
<br />
aman neyse işte nasıl strese girdim anlatamam. <br />
yo anlatırım, her sabah uyandığımda yüzümde sivilce değil de alerji gibi kızarıklıklar oluyor. Kızarıklıklar bile bakıyorlar ki takmıyorum - halim zamanım yok!- akşama geçiyorlar. Ertesi gün yine.<br />
<br />
Gelecek planlarım hız kazandı son 2 gün içinde... <br />
ama önceliğim hala kitaplarım.<br />
Şimdi bu kaydı yayınlamalı ve word belgelerime dönmeliyim- kısa vadede kitap sayfasına dönüşecek olan...<br />
<br />
Herkesi saygıyla selamlıyor ve <a href="http://fizy.com/#s/1dl7of"target="_blank"><span style="font-size: x-large;">günün şarkısını</span></a> hediye ediyorum!<br />
GabrielAnonymousnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6778374071054282755.post-14181470514329744252010-09-24T15:26:00.000+03:002010-09-24T15:26:05.406+03:00Beklentisiz Sevin!<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiEqEMeFRx3wNHlGRHMkWVQbaHygD2AcniIby4uY21ZsP0_2MVBRtzWlBnB2bglvwu1TrrlrdP35g1DzCcPL5vH3Jdtmrcv7TAnJGzueiy8MYsC_gknH8iS49QnoHFloldKISnO1rnFRDpY/s1600/875211_floral__1.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiEqEMeFRx3wNHlGRHMkWVQbaHygD2AcniIby4uY21ZsP0_2MVBRtzWlBnB2bglvwu1TrrlrdP35g1DzCcPL5vH3Jdtmrcv7TAnJGzueiy8MYsC_gknH8iS49QnoHFloldKISnO1rnFRDpY/s1600/875211_floral__1.jpg" /></a></div>Yani "Bugün telefon etmedi" demeden, <br />
"Şu an nerede acaba?" diye kendi kendinizi yemeden, <br />
"Yaş günümü hatırlayacak mı acaba?" diye bir beklenti içine girmeden... Sevdiniz mi hiç? <br />
<br />
Onun, size ait olmadığını kabul edip,onu özgür yaşamı ile sevmeyi denediniz mi? Yanındaki erkek arkadaşına aldırmamayı öğrenip ama aldırmıyormuş gibi yapmadan, gerçekten aldırmadan, "Bitecekse biter , bunu ben değiştiremem, beni sevmeyi bırakmasını değiştiremeyeceğim gibi" diye düşünüp. Onu yersiz kıskançlıklara boğmaktan ve kendinizi yıpratmaktan vazgeçebildiniz mi hiç? Hiç beklemeden çalan bir kapıda, onu karşınız da görmek ne güzeldir bilir misiniz?<br />
<br />
Beklemediğiniz bir anda hediye almak en sevdiğinizden... Ve beklemeden gelen bir "seni seviyorum" mesajının tadına varabildiniz mi hiç? Siz istediginiz için degil, o istiyor diye yapıldı mı tüm bunlar? Ve beklentisiz sevmenin tadına bakabildiniz mi hiç? "Bugün beni hatırlamadı" yerine "Hiç beklemiyordum, senin gelecegini" diyebilmek ne güzeldir oysa... <br />
<br />
Onu bogmadan, kendinizi boğmadan sevebilmek ne güzeldir... Sahiplenme duygusundan uzak, sevmenin, sevilmenin tadına varabildiniz mi hiç? Yapılmamış davranışlar, söylenmemiş sevgi sözcükleri ile kendi kendinizi aşk çikmazinda kaybedeceginize, Hiç beklenmeyen bir demet çiçekle mutlu oldunuz mu? Beklentisiz sevin... <br />
<br />
Ben, beklentisiz seviyorum... "Niye aranmadım?" diye düşünüp kendi kendinizi yiyeceğinize, hiç beklenmedik bir "Seni özledim" mesajı ile aşkı yakalayın.. Beklentisiz sevin... Ben, beklentisiz seviyorum... O, sizin sevgiliniz olduğu için değil. Ona tapulu malınız gibi, çantanız, arabanız gibi davranma hakkınız olduğunu düşünmeden. Onu sevdiğniz, onun da sizi sevdiği için sevin... Sevgiye karışan "beklenti" denen illeti hemen silin aşkın ak sayfalarından... Göreceksiniz ki, o zaman aşk, baska bir güzel... Göreceksiniz ki, o zaman sevgili, daha bir romantik... Göreceksiniz ki, o zaman sevmek ve sevilmenin damaklarda bıraktığı tat, yıllanmış şarap gibi, beklenti zehrine karışmadan bir başka döndürüyor insanın başını... Ben, beklentisiz seviyorum... Onun nerede olduğunu merak etmiyorum... "Beni bugün neden aramadı?" diye geçirmiyorum içimden, aramadığı zamanlarda... <br />
<br />
Gelecege dair hayallerim de yok zaten... Ben, sevgiyi yaşıyorum... Onun yanımda olduğu anlar o kadar değerli, o kadar kıymetli ki...Gerçekleşmemiş ve gerçekleşmeyecek beklentilerle mahvetmiyoruz o anları... Beklentisiz seviyoruz... Sevdiğimiz için seviyoruz... Hayalsiz, geleceksiz, beklentisiz... Anlık seviyoruz... <br />
<br />
Deneyin... Beklentisiz, sevmeyi deneyin bir gün... <br />
Beklentilerle boğduğunuz aşklarınıza acıyacaksınız...<br />
<br />
..<br />
<br />
/ Can DündarMasqoThttp://www.blogger.com/profile/07070444507993322779noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-6778374071054282755.post-77087740842324997172010-09-17T01:42:00.002+03:002010-09-17T01:48:06.511+03:00git<p class="MsoNormal"><b><i><span class="Apple-style-span"><span class="Apple-style-span" style="font-size: small;">Yüzünü hatırlamıyorum,,,yağmurun toprağı alıp götürmesi gibi adaletsiz,,şimdi bende aynı konumda buluyorum kendimi,,çok komiksin,,insanları hep bir yerde unuturuz zaten,,yani şimdi bir tek yüzlerini mi hatırlamıyoruz dersin,,seninle savaşıyorum kaç gündür,,dedim sana yapma,,kimseye dokunma diye,,,korkma dedi aynı ses bir ihtirasla,,,dizlerimin üzerine düştüm,,,annem hep etek giydirirdi oysa,,şimdi erkek çocuğu misali kot pantolonlara talim,,,ama bak gene düştüm,,,gene acıdı dizim,,demek ki giysi fark etmiyormuş acıların azalmışlığına,,,şimdi daha az acımıyorsun,,işte bende bundan unuttum yüzünü,,inatla unutma,,kızıyorum,,unutmalıyım,,,artık çık git içimden,,,</span></span></i></b></p><p class="MsoNormal"><b><i><span class="Apple-style-span"><span class="Apple-style-span" style="font-size: small;">'beni terk edemezsin,,!!!<o:p></o:p></span></span></i></b></p> <p class="MsoNormal"><b><i><span class="Apple-style-span"><span class="Apple-style-span" style="font-size: small;">Bir kendinden kaçsan belki o zaman kaçmanın ne demek olduğunu idrak edersin,,<o:p></o:p></span></span></i></b></p> <p class="MsoNormal"><b><i><span class="Apple-style-span"><span class="Apple-style-span" style="font-size: small;">Şimdi ben gülüyorum sana,,<o:p></o:p></span></span></i></b></p> <p class="MsoNormal"><b><i><span class="Apple-style-span"><span class="Apple-style-span" style="font-size: small;">İçinden gelen ses bensem,,<o:p></o:p></span></span></i></b></p> <p class="MsoNormal"><b><i><span class="Apple-style-span"><span class="Apple-style-span" style="font-size: small;">Hep benim dediklerime kulak astıysan bugüne kadar,,<o:p></o:p></span></span></i></b></p> <p class="MsoNormal"><b><i><span class="Apple-style-span"><span class="Apple-style-span" style="font-size: small;">Vardır bir bildiği mantığının da,,<o:p></o:p></span></span></i></b></p> <p class="MsoNormal"><b><i><span class="Apple-style-span"><span class="Apple-style-span" style="font-size: small;">Ama şimdi bütün suçu bana atıyorsun,,oysaki mutlu olduğun anlarda vardı,,,o zamanlar severdin beni,,şimdi neden mutsuzluğunun tek sorumlusu benim acaba!!!<o:p></o:p></span></span></i></b></p> <p class="MsoNormal"><b><i><span class="Apple-style-span"><span class="Apple-style-span" style="font-size: small;">Sus dedim sana yeter artık,,,istemiyorum senin o nadide fısıltılarını,,sana da kızmıyorum,,,mutsuzum evet,,,ama senin yüzünden değil,,yeter ki sus,,kendimle kalayım biraz,,korkuyorum görmüyor musun?,, gitti,,o gitti,,hem de söylemişti,,evet duydum söylediklerini,,,ama o daha bir korkak dedi yaradanım,,,o olmaz ,,,senin söylediklerin sadece bendim,,,ama o söyledi,,,işte bundan git,,,git artık ki,,,duyayım onun sözlerini,,,şimdi doğru yerde olayım,,eğer mutsuzluk ondan gelirse de kabul edeyim,,,ama sen git,,,benden gelen sen benden git,,,çünkü ölürsem de mutsuz, o’nun dediğiyle ölmeyi mutluluk bilirim,,,</span></span><o:p></o:p></i></b></p>Unknownnoreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-6778374071054282755.post-13002072628309066362010-09-16T19:31:00.001+03:002010-09-16T19:31:41.914+03:00<span class="Apple-style-span" style="color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 13px;">"Kadın susarak gider..Eğer bir kadın şikayet ediyorsa,erkek bilmelidir ki,o ilişkiden hala ümidi vardır kadının..Ne zaman ümidini o ilişkiden kestiyse,o zaman sevgisi de yara almış demektir..Bir kadının çığlıklarından,kavgalarından korkmamak gerekir,çünkü kadının gidişi sessiz ve asildir.."</span><span class="Apple-style-span" style="color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 13px;"> </span><br />
<span class="Apple-style-span" style="color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 13px;"><br />
</span><br />
<span class="Apple-style-span" style="color: #333333; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 13px;">alıntıdır</span>Anonymousnoreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-6778374071054282755.post-2855317687877071002010-09-16T00:09:00.003+03:002010-09-16T01:55:17.441+03:00Ben Neredeyim?Garip başlangıçlar, olmadık hikayeler, kördüğüm gibi dolanmış eller, uçsuz bucaksız sandığım iki adım ötesi uçurum olan yollar gördüm rüyamda. Çok derin uyumuşum anlaşılan. Derin ve uzun soluklu. Bir kaç saniye derler rüyaların sürelerine ama sindire sindire bulunmuştum her birinin içinde.<div>Ağlayan insanlar vardı. Zayıflıktan, yorgunluktan morarmış göz torbaları... Nasır tutmuş eller gördüm. Kanayan yaralar vardı irili ufaklı...</div><div>Kendimi göremedim kendi gözümden. Tüm rüya alemini dolaştım ama ben yoktum. Kime sorsam kayıpları oynuyordum. Solmuş defter yapraklarında, yaşlı insanların hafızalarında gezindim.. Çocukların oyunlarında aradım kendimi; belki sarışın küçük bir çocuk görmüşlerdir diye... yoktum!</div><div>Ağaran güneşin parlaklığıyla uyandım. Evde dolandım biraz üşengeç ayaklarımla, her şey yerli yerindeydi. Aynaya baktım kocaman bir gülümseme çabası gördüm. Biraz inceledim kendimi. Ellerimin nasır tutmuş noktalarına takıldı gözüm. Gözlerimin altı mosmordu. Birden masadaki oyuncaklarımdan biri yerçekimine yenik düştü. Aldırış etmedim.</div><div>Elime kalemi aldım ve yazmaya başladım. Başlığı attım:"Ben neredeyim?"</div>özgürhttp://www.blogger.com/profile/13287087947540778734noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-6778374071054282755.post-19093454538586994792010-09-14T02:02:00.004+03:002010-09-14T02:15:21.342+03:00Bekler<div>Dünya dediğin varlık,yokluk</div><div>Ve yalnızlıkmış meğer</div><div>Sevda dediğin üç günde </div><div>Sürer,beş günde sürer</div><div>Kimi,sevdiğini yerden </div><div>Yere serer</div><div>Kimi açılması ne mümkün</div><div>Goncasını bekler</div><div><br /></div><div>Ab_ı hayatı bulsan da sakın</div><div>Mezarlık deryasında bunca sakin</div><div>Er kişisin beklersin lakin</div><div>Aşkın giriftine giren</div><div>Mum ile bekler</div><div><br /></div><div>Gönül bu bir ufacık tokmak</div><div>Mesele hangi kapıda çalacağına bakmak</div><div>Girersen lutfuna ağlarsın ahmak</div><div><div>Eline mendili alanlara bir bak</div><div>Bil ki hepside meçhulde yarını bekler</div><div><br /></div><div>Aşkın muradını ararsan eğer</div><div>Bu murad nebir cisme girer</div><div>Ne bir resme benzer</div><div>Sabrının sonundadır tak_ı değer</div><div>O kişi ki sabrının sonunu bekler</div></div><div><br /></div><div> Yusuf Eshabil </div>özgürhttp://www.blogger.com/profile/13287087947540778734noreply@blogger.com1