5 Ocak 2011 Çarşamba

Sanal Sonsuzluk

Sabaha kadar uyumamış olmanın verdiği aptallıkla ve günlerdir alt üst olan düzenimin saçma bir kısır döngüye sıkışıp kalmışlığıyla kalemimin silinmiş yazılarını ve anlam veremediğim kıvrımlarını izliyorum.

Alfabenin bütün harflerini “sayısal” bölümümde tahtada görürken bir yandan da anlamsızca onlara bakan “sınıf insanlarını” izlemekten keyif aldığımı söyleyemem. Aslında tamamen hayal ürünü olan şeylerin hayatımın hangi noktasında işe yarayacağına kafa yoramadığım noktada sembolleri incelemek yerine kafama bir huni geçirip insanların şaşkın bakışları arasında sokaklar dolaşmayı yeğler durumdayım.

Tam yolun ortasındayım. Hızla gelen bir otobüsün beden kaçamayacağı kadar ortada. Kimsesizliğimin şeridine sağ şeridi iptal edip aheste adımlar atacak gücüm yok.

Şu an tam olarak istediğim şey Platon’un idealar dünyasında bir yansıma olmak… Kendimin kendime ait yansıması. İçimden çıkmış, biraz da dışımdan. Ama sadece yansıma. Daha ötesi değil, daha gerisi de…

Ya da sanal alemde yaratılan karakterler olsak. Kendimizi tasarlasak ve her şey bir oyun olsa. Oyun bittiğinde kaldığımız yerden devam etsek hiçbir şey olmamış gibi. Sonsuz canımız olsa ve her riski alabilme lüksümüz. Her yolu deneyerek yolumuzu bulsak. Canımız yanmasa…

Evet en güzeli oyun olalım konsolları elimizde olan… Kapalı bir kutuda aslında hiç olmayan bir sonsuzluğa ulaşsak…

2 yorum:

Gaia dedi ki...

Kendimi çoğu zaman kafamda bir huniyle geziyor gibi hissediyorum.İyi olmuş bu Özgür.

özgür dedi ki...

teşekkür ederim.