10 Ağustos 2010 Salı

Yarım

Yarısı gitmiş öbür yarısını da bulamamış, rastlantı değişkenlerinden çekmediği kalmamıştı ve gün batımında kaybolmak üzereydi…

Kulağında kulaklığı en sevdiği şarkıları dinliyordu elinde birasıyla turuncu kızıllar arasında yalpalarken.

Bir yandan da yaralarından akan kanın izlediği yolu takip ediyordu … Şakağından başlayıp kalbinin üstünden parmak arasına kadar gidiyordu, ordan da rüzgardan şekli bozulmuş taşlara sızıyordu…

Olasılıkları düşünüyordu. Bir ve sıfırla sınırlanmış dar bi odada yaşamayan olasılıkları… Ama çıkamıyordu bir türlü işin içinden. Dar odanın dışındaydı ama her yer karanlık, her yer engellerle doluydu. Atlayamıyodu üzerlerinden. Pek gücü de yoktu zaten…

Rüzgar okşuyordu saçlarını hafiften. Henüz yeni uzattığı dağınık saçlarını tarıyordu dişleri kırılmış eski bir tarak gibi…

Bilmiyorudum neyi bekliyordu… Ufuktan gözükecek bir gemiyi, yüzerek gelecek deniz kızını mı, neyi? Bilmiyordum onu ama neyi bekliyorsa gelmeyecekti, beyhude bir bekleyişti…

Güneş günü tek celsede boşamış siyahları giymişti gece. Taşların arasından parlıyordu hala yaralarının gözyaşları.

Kulaklarını tırmalayan kulaklıkları çıkardı ve denize doğru fırlattı. Ellerini yumruk yaptı. Belli ki vuramıyordu kendine ama içsel sataşmalarda bulunuyordu ve kaybediyordu… Sürekli kanıyordu.

Dayanamadı ve ayağa kalktı ve ileriye doğru bir adım attı önündeki boşluğun tam kalbine… Gözyaşlarını geride bıraktı, bitkin gölgesi onu takip etti…

Bir yarısı gitmiş öbür yarısını da bulamamıştı…

2 yorum:

cimcimecce dedi ki...

Ama çıkamıyordu bir türlü işin içinden. Dar odanın dışındaydı ama her yer karanlık, her yer engellerle doluydu. Atlayamıyodu üzerlerinden. Pek gücü de yoktu zaten…
bu kadar mükemmel anlatılırdı ancak şuanki ruh halim düşüncelerim...ellerine sağlık arkadaşım süpersin.

özgür dedi ki...

bilmeden duygularına tercüman olmuşum:) teşekkürler:)