20 Aralık 2010 Pazartesi

Gezegen

Bir zamanlar hayat kocaman bir tabak demiştim iyi hatırlıyorum. Güzel tatlar alıyordum o zamanlar. Bazen hayat acılarını sunuyor sana. Canını yakıyor. Olabildiğince kırbaçlıyor seni artık sen tepkisiz kalana kadar. Hala tepkiliyim…

Bazı kelimelerin anlamını irdeler oldum uzun bir aradan sonra. İnanç, güven, sevgi… Gözlerin neler söylediği konusunda bile artık çok karamsarım. Düşünmek istemiyorum düşünüyorum ister istemez. Gözlerim bazı şeyleri görmek istemiyor, beynime “dur!” diyorum ama durmuyor. Rüyalarıma, düşlerime hükmedebilmeyi istiyorum ama o da olmuyor. Vücuduma, kendime hükmedemediğim yerdeyim. Yolun sonunda ya da hiç olmayan bir yolda belki de…

Tüm içtenliğimle baktım. Tamamen şeffaftım. Karşımda öyleydi biliyorum. Ama bu puzzle ın çok eksik parçası varmış. Önemli yerleri kayıp bir puzzle ı kusursuz tamamlamak için çaba sarf eder olmanın farkındasızlığı içinde yüzüp kaybolmuşum. Yüzmüşüm epey kıyıyı göremiyorum etrafımda bir kara parçası göremiyorum üstüne çıkıp nefes alacağım. Ya da bir el göremiyorum tutup kurtulabilmemi sağlayacak. Arkadaşlarımla hep kullanırdım bu sözü:”Dante gibi ortasındayım ömrün…”

Zaman derler değil mi? Her şeyin ilacı derler. Bazı şeylerin ilacının olmadığını düşünmekle beraber kulak ardı edemiyorum. Bazı ilaçlar önce acıyı çok yakıyor. Bazen istenilen tepkiyi vermiyor. İnsan denemeden bilemiyor orası ayrı. Ben de bilmiyorum ne olur. Yara-ilaç meselesi çok karmaşık be…

Bir gezegen olmak isterdim belki de tam olarak şu an hissettiğim gibi üzerinde hayat olmayan kendi etrafında dönen güneşe oldukça uzak olan uyduları varsa da ondan habersiz bir gezegen…

Hiç yorum yok: