28 Eylül 2010 Salı

Gelinliksiz gelin gibiyim!

Her şey üst üste gelir zaten.
İyi de olsa kötü de olsa.
Çopar söküğü gibi hayat. bir düğüm akışı bozana kadar, sökülür sökülmekte olan!

Neyse işte iyi gidiyorduk. Düğüm bir dış etken sayılabilir oysa bu gidişi içimde bir şeyler.. düzeltiyorum İÇİMDE SİNİR BİRŞEYLER bozdu!
Yatağımın hemen üstünde, hatta kafamın hemen üstünde Atlas'ın verdiği 2010 takvimine baktıkça sinirlerim bozulaya başladı. O takvime her klasik kadın gibi adet tarihlerimi, tanıdıkların doğum günlerini, unutulmayacak işleri işaretleyip, not ettiğimi ve buna bakarak üzüldüğümü sanıyorsan yanılıyorsun bebeğim.

Ben kitaplarımın biteceğini ön gördüğüm tarihleri işaretlemiştim orada. Ne var dimi bunda...
1 ay kalmış!
Kendimi, kendi düğün gününe uyanan ama henüz bir gelinliği olmayan biri gibi hissediyorum.. Şaşkın, panik içinde, ağlamaklı...
bu durum için ne yapıyorum? gündüz yetmeyecek belli ki, geceyi de günlerimin içine aldım. sabaha karşı uyuyorum. Ve fakat bu ay öyle tuhaf ki, ne kadar uyursam uyuyayım, uykuya doymak mümkün olmuyor!
Emzik gibi kullanıyorum kahveyi. Her dakika elimde.. ve ağzımda:P

aman neyse işte nasıl strese girdim anlatamam.
yo anlatırım, her sabah uyandığımda yüzümde sivilce değil de alerji gibi kızarıklıklar oluyor. Kızarıklıklar bile bakıyorlar ki takmıyorum - halim zamanım yok!- akşama geçiyorlar. Ertesi gün yine.

Gelecek planlarım hız kazandı son 2 gün içinde...
ama önceliğim hala kitaplarım.
Şimdi bu kaydı yayınlamalı ve word belgelerime dönmeliyim- kısa vadede kitap sayfasına dönüşecek olan...

Herkesi saygıyla selamlıyor ve günün şarkısını hediye ediyorum!
Gabriel

Hiç yorum yok: