3 Temmuz 2010 Cumartesi

kendimle seyahat

Her şey boştu başlangıçta. Boşu boşunaydı herşey. Öylesineydi. Bir heyecan içindi belki, bir farklılık için. Bilmiyordum damlaya damlaya göl olduğunu. Söylerdi halbuki annem hep bana nadiren. Ama öğrenememiştim. Böyle olmaz derdi bana. Bir keresinde “hayat sandığın gibi değil” demişti. Ben yine anlayamamıştım. Ve “bir an” demişti. “O an herşey değişecek.”

Ama hep böyle değil midir? Bir boşluk yok mudur? Genelde doldurduğumuzu sandığımız…

Fakat geride kalmıştı bunlar benim için. Her şey farklıydı artık. Bunu tüm hücrelerimde hissettiğim an yaptım: anneme gittim.

“O gün geldi mi anne?” dedim. “ Hani hep o bahsettiğin zaman. Sandalyemden, koltuk değneklerimden vazgeçip kendi başıma yürüyeceğim zaman bu zaman mı?”

Sustu annem. Bir tek nefesi vardı suskunluğa hançer geçiren. Bir şey demesini bekliyordum ama o bir şey çıkmıyordu tenime değmesine bayıldığım yumuşacık dudaklardan. Beklemek istemiyordum. Heyecanlıydım. Kalbim uçmaya çalışan bir kuş gibi çırpınıyordu. Daha önce hiç görmediğim kadar suskundu bakışları. Anlamıyordum. Hep bu anı beklemiştim oysaki. Hayatımın en önemli yüzleşmesi olarak görüyordum bunu. Ve sadece tek seferlik bir yüzleşme.

“Konuş!” dedim anneme. “Bana bir şeyler söyle.” Gözlerim doldu. İntihara meyilli bir damla bırakıverecekti birazdan kendini göz kapaklarımdan.

Yaklaştı ve sarıldı bana. Kolları daha bir büyümüştü sanki. Ona sığınmak istediğim fakat bunu yapamadığım anlar geçti gözümün önünden birer birer. Hayal ettiğimden çok farklıymış burası. Çok daha sıcak ve güvenli. Her şey kayboldu o an. Sadece onun kolları kaldı. Çok şey yaşamıştı belki ama yorgun bir vücut hissetmiyordum omuzlarımda. Onu göremiyordum ama tüm dünyayı içine çekercesine aldığı nefesi duyabiliyordum.

Derin bir nefesin ardından “bitti” dedi bana. “Ne bitti?” demek geldi içimden ama olmadı. Sonra konuşmaya devam etti:”Şu an için dağarcığımda sana söyleyecek tek bir kelimeye bile sahip değilim beklediğin şeyle ilgili.” Anneler bazen böyledir diye devam etti ardından. Her zaman istediklerini veremezler çocuklarına ve ben de şu an bu noktadayım. Sanırım sıfır noktasında.

Duymak istediklerim bunlar değildi benim ama yine sustum. Sözün bittiği yeri merak ediyordum.

Bu anın geleceğini biliyordum dedi. Ve bunun için sana bir şey hazırladım bir süre önce. Çekmeceye uzandı beni bırakan elleri. Hafif sararmış bir zarf uzattı bana. Hemen ardından da kesin dille söylenmiş bir talimat belirdi:”Açma!”

Şaşkın yüz ifademi saklayamadığımı biliyordum. Benim yanımda olmaz dedi. Bana tekrar sarıldı ve şimdi gitme vakti koca oğlan diye fısıldadı. Bir kez olsun sözünü dinlemeliydim sanırım. Ayaklarım beni kapıya kadar götürdü. Yanaklarımıza kondurduğumuz karşılıkla öpücüklerden sonra kapı üstüme yavaşça kapandı.

Hızlı adımlarla en sevdiğim parka gittim. Ve en sevdiğim banka oturdum. Hanımeli kokusunu tüm vücudumda hissedebiliyordum. Titrek ellerimle açtım zarfı. İçindeki dörde katlanmış kağıdı çıkardım ve katlarını açtım. Şu satırları okudum:

Bugün senin doğumgünün oğlum. Senin gerçekten sen olduğun ve bunun farkına tamamen vardığın gün. Şu an evde oturmuş ikinci doğumgününü kutluyorum. En ciddi karşılaşmamızı atlattık. Kaşların hafif çattı. Organların birbirine vurdu… hayat…

Hayat elindekinden ibaret değil. Büyük bölümü görmediklerinden, dokunmadıklarından, hissetmediklerinden ibaret.

Yeniden doğdun ve doğmak sorumluluk ister. Yanında çaba dolu günleri de beraberinde getirir. Bunları aştıkça, adımların iz bıraktıkça alırsın karşına onu.

Hayat birçok günden oluşur fakat gündelik sevdalar, heyecanlar oluşturmaz onu. O peşinden koşmaz, önünden gider sen koş onu yakala diye.

Anneler hep vasiyet ederler, öğüt verirler derler. Anne yüreği derler, doğuştan gelen içgüdüler derler… ama sadece derler.

Halbuki annelik bazen susmaktır anlamak her zaman kolay değil diye, uyandırmamaktır yüzleşsin diye, korumamaktır savaşsın diye, yol göstermemektir kendi pusulası kendi olsun diye… Sen söylenenlere kulak asma. Onlar hep söylerler. Mutlaka vardır yanıbaşında dolanan birkaç söz. Dinleme…

Artık kalkma vakti koca oğlan. Yanlış yap, hatalı karar ver ama kalk artık. Artık bitti oğlum. Bu patikanın sonuna geldin. Atla hemen öbürüne çok fazla zaman kaybetme.

Ve şunu bil ki oğlum bu yazılanda sen varsın, o yüzden şu an ellerinde… Kendini buruşturup atma. Seni seviyorum.

Kağıdı tekrar dörde katladım ve zarfa geri koydum. Bir sigara yaktım ardından. Düşünceler alemine daldım ve ayağa kalktım. Yol aldım bilinmezliklerime. Gittikçe gördüm uçsuz bucaksızlığı. Ciğerlerimi temiz havayla doldurdum ve en dibe daldım. Gereksizlerimi bir midye kabuğuna sakladım ve fırlattım ufka doğru. Saatime baktım 05:56 idi. Kendimi yanıma aldım ve merdivenlerin başına geçtim. Beni çağırıyordu en üst basamak göremesem de. Ve oraya doğru gittim. Hayata bir seyahate…

8 yorum:

Gaia dedi ki...

Bu çok derin,çok anlamlı...
bravo

özgür dedi ki...

teşekkürler:)

cimcimecce dedi ki...

ilk başta açıkçası gözüm kesmedi okumayı derdimden..annemi ve ablamı yolcu ettim ve yalnızlığın acısını çektim içime hiçbir şey yapasım yoktu ki..okuyamam şimdi dedim ama bir okumaya başladım bi daha bi daha okumak istedim çok ağır bir taş oturdu miğdeme eğer annen yazdıysa annenin ve senin yüreklerinize sağlık..

özgür dedi ki...

annem yazmadı ama belki yazabilir diye hayal ettim kendimce... teşekkür ederim

Obsesif Kompulsif dedi ki...

Cok güzel olmuş gerçekten yüreğine sağlık.

özgür dedi ki...

teşekkürler :)

cimcimecce dedi ki...

o da güzel gerçekten mükemmel bi daha okudum:)

özgür dedi ki...

tekrar teşekkürler o zaman :)