12 Mayıs 2010 Çarşamba

yaşamak istemek; insanca...

Fark edilmeyenler arasındayız yine. Bir yanda barut kokuları algılıyoruz ekranın karşısında; tek bacağıyla ölüme meydan okumaya çalışan bir savaş mağdurunun kalp çarpıntısında. Bir yanda insanları endişe, kararsızlık, zaman zaman sevinç, zaman zaman da nedeni bilinmeyen belki de “insanlık” duygularının depreştiği ama “yakışır mı bu?”, “böyle mi olur bu?” diye serzenişte bulunduğu bir istifa haberiyle çalkalandık. Bir de satır arasında “suikast” ten ve “özel yaşamın gizliliği”nden söz ettiler bize, gözümüzün içine baka baka hazır ve dikkatli olun dercesine… ve biz unuttuk bir sürü planı, günlüğü, akıllara sığmayacak cinayetleri, kül bulutlarını, depremleri, selleri, yanı başımızda yaşanan dramları…

Fark edilmeyenler arasındayız yine… haber bültenlerinin süresi uzadı, verilen haberleri sığdırmak için haber başına düşen zamanlar kısıtlandı. Gündem –sözüm ona- o kadar yoğun ki “Ne tarafa bu Türkiye?” deme hadi! Bilgi (!) bombardımanına tutuluyoruz her gün. Gözlerimiz yaşarana kadar haber bültenlerinin başından ayrılmıyoruz. Ama biraz utanarak, biraz kendimize bile itiraf edemeyerek sormuyor muyuz “ne demek bunlar?” diye.

Fark edilmeyenler ve hatta unutturulmak istenenler arasındayız yine… 23 yıldır Karadeniz şeridine acı, korku ve kanserden başka hiçbir getirdiği olmayan nükleeri de unutturmaya çalışıyorlar. O zamanın teknolojisi, ülkelerin kalkınması safsatasını yutturmaya çalışıyorlar. Alay dercesine “ Çernobil’in Karadeniz’e yaptığı yetmez, sırada Akkuyu, sonra Sinop var.” diyorlar. Ve akıllara zincir vuracak planlarını uygulamaya koyuyorlar. Gözleri gören, kulakları duyan insanların feryatlarına onlar sağır kalıyorlar. Çernobil’in ardından kuşaklar sağlıksız doğdu ve doğmaya devam edecek. Buna karşı çıkan, insan olma onurunu taşıyan insanların hiçbir değeri olmadığını anlıyoruz ve yoruluyoruz “yapmayın!” demekten. bir sürü alternatifi olan enerji üretimlerini hiçe sayarak, tehlikeye maruz kalmayacağı yanılgısını taşıyarak, en fazla 80 yıllık ömürlerini ve ruhlarını şeytana teslim edenlerin 5 milyar yıllık bu doğayı yok etmeye ne hakları olduğunu sorguluyorum. Son 150 yıla kadar kendi yağı ile kavrulabilen bu dünyanın bu nükleere ihtiyaç duymasına neden olan ve bununla da yetinmeyip “para” uğruna daha büyük tehlikelere neden olacak insancıkları görmezden gelmeyelim diyorum.

- ynsn -

5 yorum:

MasqoT dedi ki...

> Doğru söze ne denir.. :)

Obsesif Kompulsif dedi ki...

Tebrik ederim çok güzel bir yazı olmuş ellerine sağlık :) Aramıza hoş geldin :=)

MasqoT dedi ki...

> Doğru evet unuttum bak,aramıza hoşgeldin YNSN :)

Esra dedi ki...

Aramıza hoşgeldiniz....Bunları bilerek,farkında olarak ve çoğu kez yaşayarak hayat sürerken olmaması gereken çirkin yaşantıların ortaya çıkması, gündemin değiştirilmesi yada aba altından sopa gösterir gibi yapılması böylelikle siyasetin pazarlaştırılması ve dahası dediğiniz gibi insancıkların çoğu kez hiçe sayılması insanı kahrediyor gerçekten...Umarım birgün bu ülke ve bu ülkenin insanı için herşey çok çok güzel olur:( Ayrıca tebrik ediyorum bu güzel yazınızdan dolayı ve devamını bekliyoruz...

cimcimecce dedi ki...

aramıza hoşgeldin bişeylerin en azından birilerinin farkında olması umut verici az da olsa.. bu kötü dertler güzel bir şekilde takılmış kaleminin ucuna.